Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Mustafa Talas , Michael Kuyucu ile Akademik Bakış programına konuk oldu. Mustafa Talas, Michael Kuyucu’ya Türkiye’nin eğitim ve kültür politikalarının yanı sıra kültür ihracatında Türkiye’nin yapması gerekenleri diler getirirken, sosyal medyanın yarar ve zararlarına değindi.

Kültürde Geriyseniz Her Şeyde Geri Kalıyorsunuz

Kültür açısından zenginseniz, kültürünüz ihraç edilebilir özellikte ise, dünya ülkelerinde üst sıralardasınız demektir. Eğer kültürde geriyseniz, her şeyde geri kalıyorsunuz. İnsanın günlük yaşamdan fırsat bulup da gidip tiyatro ve film seyretmesi ekonomiyle ilgili bir şey.  Ekonomik refah seviyesi yüksek olan insanların yapacağı şeyleri, biz ekonomi anlamında düşük seviyedeki insanlardan bekliyoruz. İnsanların ekonomik refah seviyesini yükseltmeden onların kültürel düzeylerini yükseltmelerini bekleyemeyiz. 1938’e kadar ayrı bir Türkiye, 1938’den sonra ayrı bir Türkiye gibi düşünüyorum ben. Atatürk Türkiye’yi kurduğunda çağdaşlaşma ve kökenine bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan insanların birleşmesi bağlamında iki ayak oluşturmuştu. Bu iki ayaktan biri topal olursa veya ortadan kalkarsa denge diğerinin lehine olur. Çağdaşlaşmayı da batılılaşma olarak algıladığımız için yanlışlar orada oluyor. Bizim kültürel yapı örneklerimize bakarsak, vatandaşın özünü kendi kültüründe aradığını ve ona daha çok önem verdiğini “Recep İvedik” ve “Ertuğrul” reytingleriyle görüyoruz. Bu anlamda millet, kendi insanının üretimlerine daha çok önem veriyor.

İşsizlikten Gençler Bunalıma Giriyor

Biz her şeyi kendimiz üretmiş değiliz ki. Biz kültürleri ihraç edemiyoruz. Asıl mesele teknolojik seviyesi yüksek, bilgi birikiminde gelişip de bilgi toplumuna adapte olan sahalarda üretim yapmak. Bunu başaramadığımız için geride kalıyoruz. Biz diyelim ki güzel filmler yapıyoruz. Bu film endüstrisinde kullanılan teknolojik alet ve edevatta neredeyiz, bu kısım önemli. Siz teknolojik alet ve edevatı üretiyorsanız, onun yarattığı kültürde de belirleyici oluyorsunuz. Hep söz sahibi olmanın arkasında teknoloji var. Mesleki ve teknik eğitimde güçlenip, üniversitelerin ve KPSS sınavlarının kapısındaki işsiz birikimin önüne çare olabilecek iş gücü yaratmadığımız sürece çok sıkıntı yaşamaya da devam ederiz. İşsizlikten gençler intihar ediyor, aile kuramıyor, bunalıma giriyor ve sıkıntılar yaşıyor. Bunun en temel odak noktası burada. Bu durumun en acil koduyla çözülmesi lazım. Sanayi ve teknolojisi kuvvetli, iş gücü kapasitesi yüksek olan ülke ve illere baktığımızda, burada insanların işsiz kalma gibi bir durumlarının olmadığını görüyoruz. İnsanlar orada aradığını kolay buluyor ve kendini daha iyi ifade ediyor. Eğitim sisteminin toparlanması lazım. Milli Eğitim Bakanlığı’nın yapacağı son ümit verici çalışmaları dört gözle izliyorum ve bekliyorum. Nesillerimizi kurtarmak için buna ihtiyacımız var, yoksa nesillerimiz heder olup gidiyor.

Sosyal Medyayı Bilinçsiz Kullanan Bir Toplumuz

Sosyologlar teknolojiye “vazgeçilmez kötü” derler. Vazgeçilmez kısmı olumlu açıdan bakışla bağlantılı. Kötü kısmı ise bağımlılıkla alakalı. Olumlu yönlerine bakarsak teknolojiye sahip olanlar güçleniyor. Elektronik alışverişler sayesinde insanlar eviyle uğraşırken ihtiyaçlarını internetten alıp satıyor. Bir taraftan da normalde bir yerden pahalıya aldığınız ürünü internetten daha ucuza alıyorsunuz. Sayısı çok var bunların. Vazgeçilmez kötünün kötü tarafları da Facebook, Twitter ve İnstagram. Değişik sosyal medya organlarını bilinçli veya bilinçsiz kullanan bir toplumuz. İnsanların psikolojik anlamda bir takım beklentilerini karşılamak üzere yaklaşımları oluyor. Bazen kişilikleriyle bağlantılı problemlerinin yansımasıyla ortaya çıkıyor. Gerçek anlamda ilişki kurmakta zorlandığı kişilerle sosyal medyada ilişki kuruyor ve bu da aldatmayı kolaylaştırıyor. Özel hayatın gizliliği ihlal ediliyor. Olumlu ve olumsuz yönleriyle bir bütün olarak analiz ettiğimizde olumlu yönleri öne çıkarıp kullanmalıyız. Bu eğrisiyle doğrusuyla bir bütün.

Kafa Tutup İnsanımızı Zor Durumda Bırakmanın Bir Alemi Yok

Küreselleşmede baskın hegomonik Amerikan kültürünün yaygınlaşması şeklinde bir sonuç olduğu bir gerçek. Benzer bir biçimde eğlenme, yeme, içme, giyinme ve pek çok konuda homojenleşme olduğu bir vaka. Bizim bundan kaçma şansımız yoktur. Biz de bu dünyanın kalbindeyiz. Biz kimseyle cebelleşmeden, gereksiz mücadeleye girmeden kendimiz olmayı başarabilerek bu işin üstesinden gelebiliriz. Ülkemizde bölücü anlayışların dışında parti ayrımı ve hiçbir ayrım yapılmaksızın “Türkiye nasıl kurtarılabilir?” düşüncesi derdinde olunmalı. Kendimizi kaybetmeden, büyük devletlerle restleşme içine girmeden, kendi rotamız üzerinde ilerlediğimiz sürece kısa sürede büyük bir devlet olacağımızı düşünüyorum. Ülkemizi yok etme ve ortadan kaldırma teşebbüsleriyle karşılaşıyoruz. Bizim “senlik benlik” kavgasına düşmeyen, birbirini seven bir millet olduğumuz sürece üstesinden gelemeyeceğimiz bir problem yoktur, örnekleri de doludur. Kafa tutup da bütün insanımızı zor durumda bırakmanın alemi yok. Bu konuda İsmet İnonü’yü anarak cümle kuracağım; “Büyük devletlerle politika yapmak çok güçtür. O devletlerle beraber politika yaptığınızda çok dikkatli olacaksınız” diyor. Kendisi Lozan Müzakeresi’ni yürütmüş ve bu müzakereyle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dünyaya tanıtmış ve kabul de ettirmiş önemli bir isim.