Dr. Nur Esra Atmaca, Michael Kuyucu’nun hazırlayıp sunduğu “Akademik Bakış” programına konuk oldu ve “Gazeteciliğin Dönüşümü ve Türkiye’nin Basın Profili” adlı kitabını anlattı.

Gazeteciliği Güç ya da paranın değil, adaletin ve ezilenin yanında olanların mesleği olarak nitelendiren Atmaca, “Ben bu kitaba başlarken düşündüğüm şey Türkiye’de gazeteciliğin nasıl yapıla geldiğiydi. Anlatımda da özellikle Avrupa’dan Amerika’dan paralel bir anlatımla Türkiye’deki medyanın kendine has çizgisini ortaya koymaya çalıştım. Her ülke için kendi sosyal, siyasal, politikalarıyla beraber medyanın şekillenişi farklı oluyor ama Türkiye’de biraz daha farklı. Uluslararası araştırmalar bunu net ortaya koyuyor. Halkın medyasına en az güvenen ülkelerden biriyiz ve gitgide azalıyor. Bu durum Türkiye’de maalesef basının gücünü toplum adına kullanmadığını ortaya koyuyor.” dedi.

Artık gazetecilikte ilkesel değerlerin menfaatlere evrildiği bir dönemin olduğuna dikkat çeken Dr. Atmaca, “Tabii ki gazeteci de evine ekmek götürmek zorunda olan bir çalışan ama meslek olarak diğer tüm mesleklerden farklı bir meslek. Bunun bu şekilde ele alınması lazım. Bir toplumun demokrasisinin daha yukarıya çıkarabilmesi için, tarihe de baktığımız zaman bütün devrimlerde basın ve toplum el ele vermiştir. Buna Fransız İhtilalini, Amerika’nın bağımsızlığını ve Türkiye’de kurtuluş dönemini örnek verebiliriz. Dolayısıyla Türkiye’de bu hep eksik kalmıştır. Hem biraz toplumsal olarak da basına verilen önemin olmaması ve bununla beraber basının sahip olduğu gücün siyasal iktidarlar tarafından hep bir tehlike olarak görülmesi.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’de gazeteciğin başlangıç hikâyesine kitabında yer veren Dr. Nur Esra Atmaca, “Bizim gazeteciliği başlamızda da bir hata var, doğum hatası olarak da nitelendirilebilinir. Bizde Sultan 2. Mahmud zamanında çağ itibarıyla 19.yüzüyılın başlarında ‘Bizim de bir medyamız olsun, Batı’yı yakalayalım’ isteğiyle başlıyor. Dolayısıyla resmi gazete formatıyla başlıyor. Halkın isteklerine çok karşılık veremiyor. Zaman içerisinde 1860’larda o dönemin aydınlarının girişimleriyle gazeteler çıkmaya başlıyor. İşte o anda Türkiye’de basının doğuşuyla basın nizamnameleri yani sansür mekanizmaları eş zamanlı başlıyor. İşte bizde burada bir hata var. Örneğin Fransa’da başlıyor, iki yüz yıl sonra cezalandırma başlıyor ama Türkiye’de çok eş zamanlı başlıyor.” diye konuştu.

Dr. Nur Esra Atmaca, Türkiye’de gazetelerin hiçbir zaman çok fazla okunmadığını da belirterek şunları söyledi:

“90 yıllarda ev, araba vs… dağıtıldığı kuponlu dönemde milyonluk tirajlar yakalandı, çok fazla satış yapıldı. Bu biraz da Türkiye ile alakalı bir şey. Çok okumayı sevmiyoruz. Günümüzde tirajlar düşüyor, gazeteler kapanıyor. Türkiye’de basının önünü pek göremiyorum, iyi bir gidişatta değil.